CUMHURİYET – (1923-1950)

Her şeyini kaybetmiş bir ülke düşünün. İşgal altında, topraklarının çoğunu yitirmiş, ekonomisi perişan halde, halkı yorgun ve çaresiz… Ancak, tam da bu karamsarlığın ortasında yeni bir umut ışığı doğmaktaydı.

30 Ağustos 1922 zaferinin ertesinde art arda gelen haberler yeni bir dönemi müjdelemekteydi. Batı Cephesi’nde kazanılan zaferlerle birlikte Anadolu’yu işgal eden son yabancı kuvvetler de ülkeden atılmıştı. Ardından 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandı. İşte bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin hikayesidir.

29 Ekim 1923’ün o soğuk Ankara gecesinde, küçük, yetim bir kız, meclis binasının önünde, kalbi heyecanla çarparak bekliyordu. İçeride yoğun bir hareketlilik vardı, çünkü Cumhuriyet ilan edilmek üzereydi.

Küçük kız kısacık ömründe çok şey yaşamıştı. Savaş sırasında anne ve babasını kaybettiğinden, geçimini sağlamak için çalışmaktan başka seçeneği yoktu. Lakin, yaşadığı zorluklara rağmen umudunu hiç kaybetmemişti. Türkiye ve kendisi için yepyeni bir geleceğin mümkün olduğunu biliyordu…

Saat sekizi vurduğunda meclis binasından dışarı taşarak tüm sokağı dolduran o seslere küçük kız göz yaşları ve alkışlarıyla eşlik etti: “Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Cumhuriyet!” Cumhuriyet kurulmuş, meclis üyelerinin tamamının oylarıyla Gazi Mustafa Kemal Paşa, yeni Türkiye Devleti’nin ilk Cumhurbaşkanı seçilmişti.

Fakat bu hiç de kolay bir yolculuk olmayacaktı. Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan yüklü bir borç yığını vardı ve tüm ülkede yalnızca 4 fabrika kalmıştı. İlerleyen yıllarda Türkiye Cumhuriyeti hızlı bir dönüşüm geçirdi. Atatürk ve arkadaşları, ülkeyi modernleştiren ve vatandaşların yaşamlarını iyileştiren bir dizi reformu art arda gerçekleştirdi.

Saltanat kaldırıldı ve laik bir hükümet yapısı kuruldu. Yeni bir eğitim sistemi hayata geçirildi, alfabe reformu yapıldı ve okuma-yazma seferberliği başlatıldı. Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında dünya çapında öncü devletlerden biri oldu. Medeni kanun kabul edildi, kadınlara her mesleği yapma özgürlüğü tanındı ve eşit miras hakları güvence altına alındı. Altı yıl sonra, Türk kadınları yerel seçimlerde ilk kez oy kullandı. Üstelik o dönemde bu, Avrupa’daki birçok ülkede kadınlara henüz tanınmamış bir haktı.

Eş zamanlı olarak ekonomik açıdan da kayda değer gelişmeler yaşanmaktaydı. Kısa süre içinde 46 yeni fabrika kapılarını açıp üretime başladı. Bu çabalar, Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik olarak kendine yeterliliğinin de temellerini attı. İlk yıllarda kaydedilen bu önemli başarılar, diğer gelişmekte olan ülkeler için de model teşkil ediyordu.

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşun ardından gelen ilk 25 yılda çok büyük başarılara imza atmıştı. Küresel toplumda saygın bir konum kazandı ve Orta Doğu’nun kalkınmasında öncü bir rol oynadı.

Yıllar önce meclisin önünde mutluluktan ağlayan o kız, Cumhuriyet’in kurduğu okullarda yeni alfabeyle eğitim gördü. Liseye gitti, öğretmen oldu. Umutla dolup taştığı o soğuk geceyi sık sık anıyor ve öğrencilerine anlatıyordu. Artık, kendisi gibi geleceğe umutla bakan, genç, parlak beyinler yetiştiriyordu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923’ten 1950’ye uzanan dönemi bir umut, direniş ve dönüşüm öyküsüdür. Günümüzde hala, dünyanın dört bir yanındaki insanlara ilham vermeye devam eden bir öykü…